6 Ağustos 2009 Perşembe

Galatasaray 6-0 Maccabi Netanya


Galatasaray, Tel-Aviv'de alınan 1-4'lük galibiyetin rövanşında, Maccabi Netanya'yı 6-0 mağlup ederek, Play-off Turu'na adımını attı.

Tel-Aviv'deki karşılaşmada şu şekilde sahaya çıkmıştı, Galatasaray; Leo Franco, Sabri Sarıoğlu, Servet Çetin, Gökhan Zan, Hakan Balta, Mustafa Sarp, Ayhan Akman, Arda Turan, Aydın Yılmaz, Harry Kewell ve Milan Baros. Bir kenarda dursun bu şimdilik.

Deplasmanda alınan üç farklı galibiyet, rahatlığı da beraberinde getirdi. Frank Rijkaard, maçtan bir önceki gün yaptığı basın toplantısında, turu geçtiklerini kesinlikle kabul etmemişti. Rijkaard'ın, rakibe saygı denen olgudan haberi vardı. Zaten, Türkiye'ye geldiğinden bu yana da kesinlikle bu tür sorular karşısında ilgi çekici cevaplar vermiyor, hepsini geçiştirmekle yetiniyordu. Her basın toplantısında, ilk birkaç sorudan sonra sıkıldığı, yüzünden çok net biçimde okunabiliyordu. Bizim, yıllarca maruz kaldığımız ve anlam veremediğimiz sorulara, Rijkaard, birkaç ay bile dayanamamıştı haklı olarak. Beş yıl süreyle görev yaptığı Barcelona'da, pek çok kez Şampiyonlar Ligi'nde Chelsea - ve dolayısıyla Jose Mourinho - ile karşılaşan Rijkaard, Mourinho'nun dikkatleri üzerine çeken konuşmalarına rağmen, elinden geldiğince sakinliğini ve tevazuluğunu muhafaza etmeye çalışmıştı.

Tüm bunlara rağmen, deplasmanda alınan üç farklı galibiyetin ardından, Ali Sami Yen Stadı'nda, bu denli zayıf bir takıma karşı turu kaybetmeyeceğinden de emindi Rijkaard. En azından sahaya sürdüğü takım onu gösteriyordu. Leo Franco, Uğur Uçar, Emre Aşık, Emre Güngör, Hakan Balta, Tobias Linderoth, Barış Özbek, Arda Turan, Aydın Yılmaz, Keita ve Shabani Nonda. Bu akşam ilk maçtaki takımdan, sadece dört oyuncu kendine yer bulabildi. Leo Franco, Hakan Balta, Aydın Yılmaz ve Arda Turan. Bu dörtlü, Frank Rijkaard'ın vazgeçemeyeceği oyuncular hakkında da fikir verebilir bizlere. Aydın Yılmaz bir kenara, Arda Turan, Leo Franco ve Hakan Balta'yı sene sonuna gelindiğinde, en çok forma giyen 3 oyuncu olarak görebiliriz. Tabii, herhangi bir sakatlık sorunu veya aksilik yaşanmadığı takdirde.



Rinus Michels üzerine yazdığımız yazıda, '74 Dünya Kupası Finali'nde Hollanda'nın ilk 2 dakika boyunca Federal Almanya'ya top göstermeden penaltı kazandığını belirtmiştik. Galatasaray bugün, o maça benzer bir başlangıç yaptı. Santranın ardından yapılan paslar, dolaştırılan top sonucu gol öncesi son pasın sol tarafta bulunan açıkta konumlanmış olan Aydın Yılmaz'a aktarılması, Aydın Yılmaz'ın ortası ve Barış Özbek'in kafa vuruşu. Kronometre tam olarak, 1:28'i gösteriyordu. Aydın Yılmaz, durmadı. Bu kez orta yuvarlağın biraz ilerisinde aldı topu ayağına, ileri ucun sağ tarafındaki Keita'ya önce göz ucuyla baktı, sonrasında Keita'nın tam ayağına teslim etti topu. 'Popito', affetmedi. Galatasaray'ın 2-0 öne geçmesi, Keita'nın Galatasaray forması altında ilk golünü atması ve Galatasaray'ın Avrupa Kupası tarihlerindeki 300. golünü filelere göndermesi, sadece 6 dakikada olup bitiverdi.

İlk yarım saat geride kaldığında Galatasaray'ın rakip kaleye gönderdiği şut sayısı 8, Maccabi Netanya'nın ise, 0'dı. İsrail temsilcisinin ilk şutu, 31. dakikada gelebildi. Uğur Uçar, Emre Güngör, Emre Aşık ve Hakan Balta'dan oluşan savunma hattına not vermek için uygun bir maç değil elbette. 90 dakikanın sonu gol yemeden getirilse de, zaman zaman ufak tefek sıkıntılar yaşanmadı değil. Ama, bu maçtaki defans dörtlüsünün birbirini bütünleyen özelliklere sahip olduğunu söyleyebiliriz. Uğur Uçar'ın enerjisi, Emre Güngör'ün savaşçılığı, Emre Aşık'ın tecrübesi ve Hakan Balta'nın soğukkanlılığı. Harika bir bileşim, ama karar vermek için henüz erken. Ayrıca, ideal dörtlünün bu akşamkinden biraz daha farklı olacağını da kabul etmek gerekiyor. Semih Kaya ve Murat Akça hariç eldeki tüm stoperleri resmi maçlarda izleme fırsatı bulduk. En uygun olarak gözüken dörtlü sanırım şu; Uğur Uçar, Servet Çetin, Emre Güngör, Hakan Balta. Gözlemleyebildiğimiz kadarıyla genel kanı da bu yönde.

İkinci yarının hemen başında Arda Turan'ın kullandığı korner vuruşunda kaleciyi avlayan Barış Özbek, skoru 3-0'e getirdikten sonra, art arda goller geldi Shabani Nonda'dan. Nonda, karşılaşmayı hat-trick ile tamamlarken, 90. dakikada serbest vuruştan kaleye gönderdiği vuruşla maçın skorunu tayin etti: 6-0.

Bu gollerde de dikkat çeken bazı ayrıntılar mevcut elbette. Öncelikle, Barış Özbek'in skoru 3-0'a getiren golü. İlk maçta Hakan Balta'nın attığı golle pek çok yönden benzerlik taşıyor. Köşe vuruşunu kullanan oyuncunun aynı (Arda Turan) olması, topun aynı yere ortalanması, Maccabi Netanya savunmasının aynı hatalara düşmesi, kafa vuruşlarından sonra kalecinin aynı şekilde kontrpiyede kalması gibi. Galatasaray, duran toplara çalışıyor. Bu bir gerçek. Tobol eşleşmesinde 3 golün 2'si, Maccabi Netanya eşleşmesinde 10 golün 3'ü bu şekilde bulundu. Yan toplar buna dahil değil. Onları da işin içine kattığımızda, rakam bir hayli kabarıyor. Yine de, daha üst düzey takımları ve o takımların duran toplara karşı alacakları önlem sonrası verilecek reaksiyonları beklemeli, acele edilmemeli.

Dördüncü golde topu Shabani Nonda'ya kafayla indirip asisti yapan oyuncu Harry Kewell, ama öncesinde arka direğe ortayı yapan, Aydın Yılmaz. Beşinci golü, Aydın Yılmaz'ın tek başına sağ kanattan taşıması da ayrıca ilgi çekici. Zira, Aydın Yılmaz'ın ilk yarıda yaptığı iki asist de, sol kanattan gelmişti. Keita'nın da çok hareketli bir yapıya sahip olduğunu görme fırsatı bulduk. Keita'nın hareketli yapısı, savrukluğa müsait olsa da, hücumda çeşitlilik ve varyasyon yaratılması adına önemli. Zira, sabit oyuncularla oynanan 4-3-3, her daim 4-5-1'e kaymaya yatkındır. Son gol için, bir şeye demeye gerek var mı, bilemiyorum. Elano'nun transferi sonrası, "Duran top sorunumuz bitti!" diye sevinen bizler, beklediğimizden de önce bir serbest vuruş golüyle karşı karşıya kaldık.

Galatasaray, skor stresi yaşamadan çıktığı maçta oynadığı futbolla keyif verdi. Hala, çok şey için erken; ama, olumlu gelişmeleri görmemek için de, amiyane tabirle biraz kör olmak gerekiyor. Her nasıl ki, 1-1 sona eren Tobol maçı sonrası basındaki eleştirilere tepki gösterdiyse Galatasaray taraftarları, şimdi de, art arda alınan farklı galibiyetler sonrası aynı basının övgüleriyle harekete geçmemeli. Her bilinçli futbol seyircisi, şu an Galatasaray özelinde her şeyin iyi gittiğinin farkında. Ama, hedeflenenler yolunda yaşanacak sıkıntılar da şimdiden göz önüne alınmalı ve yaşanan keyfi de abartmamalı.

Frank Rijkaard'ın maç öncesi futbolcularına söylediği gibi, gidilen yolun tadını çıkarmalıyız sadece...

4 yorum:

koala dedi ki...

Galatasaray'ın Avrupa Kupası tarihlerindeki 200. golü değil 300. golü olacaktı. bir hatırlatma (yorumu yayınlamazsan sevinirim)

koala dedi ki...

gayet güzel ve anlaşılır bir dille yazmışsın. ayrıca saptamaların çok doğru ve yerinde...

Theron dedi ki...

Yazıyı yazdıktan sonra, "200-300" karışıklığının farkına vardım. Her ne kadar uyarınızı karışıklığı düzelttikten sonra görsem de, teşekkür ediyorum. "Yorumu yayınlamazsan sevinirim" kısmını da, gözümden kaçırmışım. Özür diliyorum.

Diğer söyledikleriniz için de ayrıca çok teşekkürler.

Sevgiler.

koala dedi ki...

özellikle yazmıştım, hani bir gol atmaya çalışmadığımı belirtmek için. sorun değil... daha sık yazarsan sevinirim..